Ağustos Karıncası

Amaç, Yaklaşım

Amaç
Küçücük bir kasabada yaşıyorsunuz, var olan mevcut koşullarda yapacaklarınız birileri tarafından belirlenmiş, plânlanmış. Hayallerinizin sözü bile edilemez. Bir üniversite kazanarak kasabanın dışına çıkmak ya da para kazanmak için büyük şehirde çalışmak gibi bir alternatifiniz yoksa bütün ömrünüzü o kasabada ve rutini belli bir şekilde tamamlamanız oldukça olağan.” Bu gözlemimle başbaşayken tanıştım İbo’yla. İbo, İznik Belediyesi'nde anons memuru, çaycı, nikâh memuru, iş çıkışında bir parkta garson. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi kıraç bir tarlası var ve orada kimseye aldırmadan deneme yanılma yöntemiyle türlü türlü bitki-ağaç ekip, söküyor. Tarlası için “Taa Sakarya’lardan toprak getirtiyor”. 45 yaşında ve ve günü neredeyse 48 saat yaşıyor. Bir insanın nasıl bir motivasyonla bu kadar çalışabileceğini aklınız almıyor ilk bakışta. Büyük şehirde, kariyer ve para peşinde koşuşturan insanlarda bile göremediğiniz bir motivasyonla çalışıyor. Bitip tükenmeyen enerjisi ve sürekli mutlu, umutlu haliyle işleri arasında koşuşturuyor. O çalışırken değil ama siz onu izlerken yorgun düşüyorsunuz. 'Bu adam deli mi?' sorusunu siz de oradakilerle birlikte soruyorsunuz. Derken İbo’nun bütün bunları, etrafındaki birçok kimseye aldırmadan, yalnız kalmayı bile göze alarak peşinden koştuğu bir hayalini gerçekleştirmek için yaptığını öğreniyorsunuz. Geleceğine ilişkin plânlar yapmayı ya da gelecek yılı tasarlamayı hayal kurmakla karıştıran insanlarla çevrili dünyanızda, hayal kurmanın ve o hayalinizin peşinden koşmanın önemini fark ediyorsunuz. Nasıl hayalsizleştiğiniz, hayalsizleştirildiğiniz gerçekliğiyle yüz yüze geliyorsunuz. İbo’ya sorup, aslında yanıtlarını kendinizde aradığınız sorular sormaya başlıyorsunuz. “Hâlâ hayal kurabiliyor muyum, hayal kurmak diye yaptığım şey gelecek plânlaması mı yoksa gerçekten hayal kurmak mı, hayallerimi gerçekleştirmek için neleri göze alabiliyorum, gerçekleşme olasılığı görünmese bile o hayallerimin peşinden koşar mıyım, yalnız kalmayı göze alır mıyım, yakınlarımdan birinin ibo gibi yaşamasına izin verir miyim?”, “Boşuna mı uğraşıyor İbo?”, “Sanatı sanatçı mı yapmalı?”, “Akordu doğuştan bozuk yaşamlarda sazların teli iyi öter mi?”, hayal kurmanın yaşı var mıdır? vs. vs.

‘Ağustos Karıncası’ filmini çekerken de kurgularken de bütün bu sorulara kesin yanıtlarım olmadı, olamadı. Ve bu yüzden, sorularımı paylaşma girişimiydi bu film benim için. Hayalleri için kimi zaman bir karıncaya, kimi zaman bir ağustos böceğine dönüşen İbo’yla birlikte ve onun biçimiyle yaşamı anlamlandırma girişimiydi.

Yaklaşım
Belgesel yaparken her şeyden önce öyküsünü anlattığımız kişiye ve belgesel sinemaya karşı sorumluluklarımızın bilincinde hareket etmeye çalıştık. ‘Ağustos Karıncası İbo’yu nesneleştirmemeye, rencide etmemeye, onun gerçekliğine müdahale etmemeye uğraştık, öyküsünü doğru aktarmaya çalıştık. Filmle İbrahim için “ilginç adammış' dedirtmenin ötesinde, hayali, umudu, umutsuzluğu, içinde bulunduğu çevresi ve çatışmalarıyla aktarmaya çalıştık. Bütün bunları yaparken bu paylaşımı samimiyetle ve yalın bir biçimde yapmaya dikkat ettik. Film tanıklıklar içeriyor, kasabanın rutinini veriyor, içinde yaşadığı sosyal çevreyi ve çatışmaları aktarıyor, bütün bunları İbo’nun yaşamının ritmiyle anlatmaya çalışıyor.