VATAN - 19 Şubat 2012 Pazar, 11:57
13 ünde gelin, 14 ünde anne olanların hikâyesi...
Bingöl Elmas, belgeseli 'Evcilik' ile erken evliliklere dair, gözümüzü kapatıp kaçamayacağımız dört hayat paylaşıyor bizimle.
"Bir insan geleceğe baktığı zaman bir ihtimal görür. Ama ben hiçbir şey göremiyorum. 13 yaşında evlendim, 5 yaşında kızım var, 19 yaşındayım..."
Bu üç cümle yazılacak tüm haberlere, çekilecek tüm belgesellere, yapılacak tüm araştırmalara bedel esasında. Üzerine koyabilecek ne var, diye soruyor insan kendine... Ama deneyelim; bugün İf İstanbul kapsamında ilk gösterimi yapılacak Bingöl Elmas imzalı ‘Evcilik’ belgeselinden bahsederek, ‘erken evliliklerin’ istatistiklerin ötesinde ne olduğunu anlamaya çalışalım.
Son olarak ‘Pippa’ya Mektubum’ belgeseli ile memleketteki kadınlık meselesine kafa yoran Elmas, ‘Evcilik’te ‘çocuk gelinler’ diye tabir edilen, çocuk yaşta evlendirilen kadınların hayatlarını açıyor bize. Farklı şehirlerden, farklı yaşlardan dört kadın, onlardan birinin annesi ve birinin eşi anlatıyor. Şehirlerin adı yok belgeselde, burası mühim. Türkiye’de belli sorunları belli bölgelere hapsetme hastalığı, bir dolu şeyi görmezden gelmekle sonuçlanabiliyor zira. Elmas, "Bu sorun Doğu’da var zannediliyor ama memleketin her yerinde çok yaygın. Kimse bu ateş topunu başkasına atmasın. Hepimiz yakınlarımıza baktığımızda, en steril ailelerde yaşasak bile, bir kuşak ötemizde, bir çocuk geline rastlıyoruz. Bu yaygın bir şekilde de devam ediyor. Kişi, şehir ve bölge hedef göstermek kolay. Asıl mesele, bu sorunu var eden nedenlere odaklanmak olmalı" diye anlatıyor yaklaşımını.
Erken evlilik meselesi, hiçbirimizin bir Batılı şaşkınlığıyla "Neler de oluyormuş meğer!" diye karşılayacağı bir konu değil elbet. Elmas’ı bu işe giriştiğinde asıl şaşırtan da "Artık hal yoluna girmiştir" diye düşündüğü sorunun bugün de çok ciddi boyutlarda devam ediyor olması. ‘Erken evlilik’ sadece 12’sinde bir kız çocuğunun hayatını elinden almak anlamına da gelmiyor. 12’sinde evlenmek, 13’ünde anne olmak demek. Çocuk ölümlerinin, anne ölümlerinin, cinsel istismarın ve aile içi şiddetin artması demek. Bir tür zincirleme kaza.
‘Pippa’ya Mektubum’ için çalışırken sürüklenmiş Elmas bu konuya: "Uçan Süpürge’nin çocuk gelinlerle ilgili çalışmasını fark ettim. O kadar yumak bir mesele ki; kadınlarla, çocuklarla ilgili bir sürü sorunun hem sebebi, hem sonucu gibi. O yüzden de en çok bundan bahsetme gereği var diye düşündüm."
Gittiği kentlerdeki öğretmenlerden, sağlık kuruluşlarından, sosyal hizmet kurumlarından aldığı destekle ama en çok da ulaştığı kadınlar ve erkeklerin güvenini kazanarak koyulmuş işe. Belgeselin varolmasını sağlayan bu kadınlar, ömür boyu taşıdıkları yükleri, en mahrem anlarını paylaşıyor. Elmas, kadınların anlattıkça kendilerini de sağalttıklarından bahsediyor: "Bunu hep yaşamış ağır ağır ama hiç bu kadar toplu şekilde gözden geçirmemişler. Dertleşmek gibi oldu."
Elmas, belgeseliyle başta kızını çocuk yaşta evlendirmeye kalkışacak anne babalara ama aslında tüm ülkeye sürecin, sonucun nasıl bir kâbusa dönüştüğünü anlatıyor. "Bu filmi ulaşabildiğim her evde göstermeye çalışacağım" diyor ve ekliyor: "İşin bir parçasında olduğumuzu bilmek ve bulunduğumuz her yerde uğraş vermek zorundayız. Bir kurumda çalışıyorsak mesela, bu konuda inisiyatif kullanmak zorundayız. Ataerkil bir bakışla yaklaşmamalıyız. Yasal düzenlemeler yapılıyor, kurumlara yazılar gönderiliyor. Ama oradaki zihniyet değişmediği sürece, uygulanmasına imkân yok. Bireysel cehaletimizle başa çıkmalıyız. Sorunun tespitini doğru yaparsak, nereden başlayacağımızı biliriz."
‘Çocuk gelinler’ anlatıyor
ŞAZİYE: Çocuğun çocuğu olur mu? 15 yaşımda çocuğum oldu. Bana çok oldu, dayanamadım. Çalışmak istiyordum, çocukları bırakıp başka bir şey yapmak istiyordum. "Oğlum ne olur bana anne demeyin" diyordum bazen! O kadar çok geliyordu ki... Üç çocuk dünyaya gelmiş... Ben ne çocukluğumu yaşamışım, ne gençliğimi yaşamışım. ‘Anne’ demesi için, o sevgiyi bilmen için, onu bir kere karnında hissetmen lazım. Yalnızlığımı, sevgisizliğimi, her şeyimi çocuklarla paylaştım. Onlar büyüdükçe...
NAZE: Sadece korkuyordum. "Allahım bu adam bana ne yapacak" diye düşünüyordum. Kimse anlatmadı bana ilk gece şu olacak, bu olacak diye. Dokuz gün böyle kaldım. Adamın eli değmemişti bana. O kadar küçüktüm...
F: Evlilik mi? İnsanlar bana eziyet etmek için sıraya mı girmişti yoksa başka bir şey miydi ben hâlâ adını koyamadım.
HAYRİYE: Büyüklerinin baskısıyla yaptılar bu işi. Bütün aile meclisi, babaannem, halalar, hiçbir zaman sormayı bilmeyen bir anne... Cinselliğe karşı hâlâ soğuğum. Hiçbir zaman aklıma cinsellik olayı gelmez. Çünkü zaten tiksiniyorsunuz. Bilmediğiniz bir olay yaşıyorsunuz ve o sizi tiksindiriyor. Keşke evcilik olsa da ciddiyeti olmasaydı. Doğurduğunuz çocuklar olmasaydı en azından...